28 Aralık 2012 Cuma

devamı 5

 önümde iki alternatif görebiliyordum , herhangi bir konudaki görüşlerimi essay olarak yazmak ve günlük yazmak.Günlük yazmak iyiydi çünkü günlük hayatta her türlü duygu düşünce ve olayla karşılaşırdık ve bu bunların hepsini ifade edebilmek  demekti. Ayrıca günlük yazmak sürekliydi , ve ben istikrarın gücüne inanırdım.Günlük yazmanın bir de hafızaya faydası vardı . Hafıza tekniklerinde basit hatırlama egzersizlerinin ne kadar önemli olduğundan bahsedilir. Birçok insan sabah ne yediğini ya hatırlayamaz ya da çok uzun süre düşünmek zorunda kalırken, böyle bir egzersizin önemi yadsınamazdı.Bazı günler fırsatım olmuyordu fakat bir öncesi günü hatırlamaya çalışmak da daha zor ve güzel bir egzersizdi. Olaylara olumlu tarafından bakmak ne kadar da güzeldi. Okulun gereksizliğini düşünürken okuldan kurtulmak için harici bir sınava girip geçmek, ve geçti belgesini göstererek hazırlık  okuluyla ilişkimi kesmek için bir sınava kaydoldum. Sınava çalışmak için çıkmış soruların çıktısını aldım. Sınava çalıştığım dönemde birçok kelime öğrendim ve ingilizcemi daha da ilerlettim. Böyle bir şeyin başıma  geleceğini hiç düşünmezdim ki sınav başladıktan bir saat sonra iyice tuvaletim gelmişti artık. Bir buçuk saat geçtiğinde görevli geldi ve çok fazla sallandığım ve herkesin rahatsız olduğu konusunda beni uyardı. Kimseyi rahatsız etmek istemezdim , çıkmak istedim , belli bir dakikaya kadar çıkamayacağımı söylediler ,gözetmen eşliğinde tuvalete gidelim dedim olmaz dediler. Velhasılı, kalan soruları sallayıp beklemeye başladım çünkü artık idrar gözlerimde yaş olup aktığından iki cümle peş peşe okuyamıyordum.Sınav bitti çıktım , açıklandığında farkettim ki geçme notundan 6 puan aşağıdaydım.Bu Kpds sınacını geçmeyi gerçekten çok istiyordum olmadı. Sınavdan sonraki süreçte derslere katıldım , ne derse katılabildim ne de dersten ayrı kalabildim. Ben gerçekten sorunlu bir öğrenciydim , derdime çareyse özgürlüktü.Madem devam zorunluluğu var okula , karışmasalar bana , sessizce otursam , kimseye bakmasam , kimseyle konuşmasam razıyım. Paramı çal , zamanımı çalma .Uzun süre düşündüm ve karar verdim ,derslerde önümde kitabım da olacaktı lakin , ingilizceyle alakalı tüm külfetleri okula yıkacaktım : Ödevleri , yazacağım günlüğü , yapacağım konuşma egzersizlerini aklınıza ne gelirse ...Nasıl diye merak etmeyin, beyin özgürdür.

27 Aralık 2012 Perşembe

devamı 4

İngilizce konuşurken farkettim ki , konuşurken en fazla yararlandığım kaynak duyduklarımdı. Duyduklarım kelimeler , kelime kalıpları ve cümlelerdi. Bu sayede konuşurken kelime seçmek ve kelimelerden cümle kurmaya çalışmak zorunda kalmıyordum çünkü aklımda hazır kelime grupları ve kalıplar vardı. Kelimeleri kenim seçip cümle kurmaya çalıştığımda da yanlış yapmaya kalksam , birşeylerin yakışmadığını farkeder , kontrol edip hatalarımı bulurdum . Her ne kadar arkadaşlarımla telefonda hep ingilizce sohbet etsek de oda arkadaşımla bir sene boyunca ingilizce iletişim kurmam da çok etkiliydi. Ayrıca , bazı arkadaşlarımla, hem eğlenmek için hem de gelişmek için , gider turistlerle sohbet ederdik. İstanbulda okumamın bir avantajı da buydu. İstanbul demişken , benim için İstanbulun tek dezavantajı vardı ; trafik. Trafikte zamanımı değerlendirmek için , ingilizce mp3 sohbet dinlerdim fakat banliyo treninin gıcırtısı , otobüsün motor sesi ve trafiğin gürültüsü karşısında , şu kulağı kaplayan kocaman kulaklıklardan almam gerekti. Okul sonrasında ingilizcemi kullanarak yani geliştirerek çalışabileceğim bir iş bulmayı düşündüm , fakat ingilizcem yeterli değildi ve bir yabancıya çay götürmenin ingilizceme ne katkısı olabilirdi ?Daha özgür , daha geliştirici , entel bir iş bulmalıydım ve buldum.İngilizce çeviri yapmaya başladım , bu iş tam benlikti. Bir yandan öğrenmiş oluyor , bir yandan para kazanıyordum. İngilizcemin gelişiminde birçok şey etkiliydi fakat ben hala çoğunlukla Türkçe düşünüyordum , ingilizcemin ulaşmasını istediğim seviye , daldığımda , bayıldığımda  bile ingilizce konuşmak , ingilizce düşünmekti. Çeviri yaparken gereksiz şeyler öğrenmek zorunda kalmam , zorlanmam , parayı parayı yeterli bulmamam  ve bir yandan da yer yer ; hazırlık okumanın zaman kaybı olduğun ve tıbba geç kaldığımı , ve önceleri,  tıbbı severek okuyacağım konusunda kendime söz verdiğimden ötürü kendi kendime ingilizce tıp kitapları okumaya karar verdim. Evet benim amacım ingilizce tıp okumaktıysa , saçma sapan siyaset ya da ekonomi  terimleri öğrenmeye ve nasıl sohbet edildiğini öğrenmeye ne gerek vardı ki ? İngilizce tıp hazırlığında ingilizce tıp kitapları okumak ve tıbbi kelimeler öğrenmekten güzel ne olabilirdi ki?İşte bu nedenle genel geçer , okuduğunda pişman olmayacağın baba kitaplar aldım ve okumaya başladım. Bunun faydasınıysa ileride görecektim . Tüm bunlar olurken ve ben o sıralar zamanın kıymeti hakkında çok fazla  düşünürken hazırlıkta derslerin çok gereksiz olduğunu düşünmeye baladım ve kendimi çok kötü hissediyordum. Ben böyle , gerkeksiz olduğunu bildiğim şeylere katlanamayacağımı bildiğimden , tıp yazma kararımda tereddüt etmemiştim çünkü diğer bölümlerde çok fazla lüzumsuz dersler ve zaman kaybı vardı.Varsın 10 sene olsun , okuyorsak işe yarar dersler olsun . 12 sene lüzumsuz eğitimler gördük , ya da gördüğümüzün lüzumunu bilemedik de ne oldu ? Velhasılı , hazırlıkta derslerin verimli geçmesi için , ders esnasında ne yapmaya çalıştıysam da hoca müdahale etti.Mp3 dinlemek ayıp olurdu , kitap okumak göze batardı ve tam konsantre olamıyordunuz fakat writing yapmak iyiydi . Birkaç gün derslerde hep ingilizce düşündüm , ingilizce yazdım. Zaten düşünmeyi sevdiğimden , her konuda yazabiliyordum ve takılmaksızın akıyordu. Hızlı yazdığımdan ve yazımın doğal hali bile kötü olduğundan, kendim bile okuyamayacağım bir şekilde yazıp geçiyordum. Zaten ben yazdıklarımı , birileri okusun diye ,ya da hatıra olsun diye değil odaklanarak uzun süreli düşünebilme ve cümleleri kurarken grameri elle tutulur gözle görülür bir şekle dökebilmek için yazıyordum. Lakin çok geçmeden , hocalar çok yazmama da müdahale etmeye başladılar ve " sen ne yazıp duruyorsun öyle?" sorusuyla bana geldiler. Cevabım kısaydı " öyle, genel ". Benim tek istediğim , sessiz uslu bir öğrenci olarak, kimseyi rahatsız etmeden , derste sessiz kalma hakkımı kullanmak ve kaybolan ya da kaybolduğunu düşündüğüm zamanımı yakalamaktı. Aynı zamanda bundan zevk de alıyordum.Ders içinde her türlü aktiviteme karışıldığını görmek , bena düşünmenin özgürlük olduğunu farkettirdi. Beni susturabilir , ellerimi tutabilir ya da bağlayabilirdiniz fakat ben düşünmeye devam edecektim.İngilizce düşünmeye...Alıcılarımın o kadar fazla ingilzice içerik almasına rağmen , vericilerimin kelimeleri hatırlarken ve kullanılır forma dökerken yaşadığı sıkıntıyı görmek ve ayrıca kendisine ve fikirlerine güvendiğim , geçtiği yolları düşünerek geçirdiğini düşündüğüm , ingiliz dilini bilen ,ve  yer yer Türkçedeki mantık hatalarından bahsederek diller hakkında düşündüğü anlaşılan , ingilizce öğretmeni babama ; kısa sürede dil öğrenmek için ne yapmam gerektiği sorusunu 3 defa tekrarlayıp üçünde de "yazmak" cevabını aldığımı hatırlamak beni yazmaya teşvik etti . Yazacaktım fakat ne  ve nasıl yazacaktım ?  (5. den devam)

26 Aralık 2012 Çarşamba

devamı 3


İngilizce radyo bulamamıştım ama , telefonumda mp3 formatında ingilizce kitaplar ve sohbetler vardı.İnternette chat listemde yüzlerce yabancı vardı ve onlarla herşey hakkında konuşurduk. Gramerim gelişmesi açısından, onlara ingiliz ya da amerikan olduğumu söyler ve çaktırmamaya çalışırdım. Bilirdim ki yanlış gramer kullanırsam , bu beni ele verir , ayrıca ingiliz ya da amerikan taklidi yaparken , empati yaparak ve bazı yalanlara kılıf uydurmaya çalışırken araştırma yaparak onların kültürlerini de öğrenmiş oluyordum. Ayrıca bazı deyim ve atasözleri öğrenip bunları kullanıyordum çünkü biliyordum ki dil kültürle bağlantılıydı ve böyle yapmak çok inandırıcıydı. Telefonum ve bilgisayarım ingilizceydi.Bilgisayara format atıp , format kurulumunda ingilizceyi seçmiştim ve DNS ayarlarından da yabancı IP almıştım. Biliyordum ki tüm bunları yaparak yurtdışını ülkeme getiriyordum  ve biliyordum ki bu binlerce dolar verip , yurtdışında sürünürken bir de vatan hasreti çekmeye yeğlenilecek birşeydi.Birçok ingilizce roman ve düşünce kitabı aldım . Nedendir bilmiyorum kitap pasajında çok ucuza ingilizce kitaplar bulabiliyordum , belki de müşterisi az olduğundandı . İlk başlarda roman okumayı , düşünce kitaplarından daha kolay zannediyordum fakat sonra farkettim ki durum öyle değil .Çünkü roman okurken , betimlemeleri anlayabilmeniz için çok fazla kelime bilmeniz gerekiyor. Düşünce kitaplarında durum pek öyle değil , söyleneni anlıyorsunuz ve değişik bir gramer yapısı görmekten haz alıyorsunuz. İngilizceyi , gramer kitaplarındaki uydurma olaylarla değil de gerçek olaylarla öğrenmek için , günlük haberleri televizyondan ve cep telefonumdaki internetten takip ediyordum. Fakat kağıda dokunmak gibisi olmadığını farkettim ve Today's zamana aylık üye oldum.Ben alırken %40 indirim kampanyası vardı ve aylık 27 liraya geliyordu.Bunun avantajını ileride görecektim. Etrafımda bu kadar ingilizce olmasına rağmen , beynim hala türkçe düşünüyordu ve ben bunun üzerine düşünmeye başladım.İngilizce düşünemediğimi farkettim , bu bana dilin düşüncenin dolayısıyla bireyin,  yani bir milletin gelişiminde ne kadar önemli olduğunu birkez daha hatırlattı %100 ingilizce tıp okumanın belki de bir hata olduğunu düşündürttü. Sonra kaçışın ve pes etmenin yerine , daha fazla üzerine gitmenin gerektiği düşüncesiyle , daha bir şevkle ingilizce öğrenmeye devam ettim . İngilizce gazetelerin önemini ileride görecektim.Hiç zorlanmadan, anlayabilmek için yani merakla öğrendiğim kelimelere bakılırsa , günde değil 30 , 100 kelime öğrenmek bile zor değildi ve bu yılda 36500 kelime ederdi. Her geçen gün , bilmediğim kelime sayısı azalıyor , anlamam ilerliyor ve sıkılmadan dinlemeye , okumaya başlıyordum . Bazen, öğrendiğim kelimeleri unuttuğumdan, tekrar tekrar bakmak zoruma gitse de , bunun herkes için böyle olduğunu  bilmek ve 3-4 tekrardan sonra bu kelimeleri hiç unutmayacağımı bilmek , beni sevindiriyordu.

25 Aralık 2012 Salı

devamı 2


1)Çok fazla kelime öğrenmeliydim çünkü çok kelime bilen adam hertürlü derdini anlatabilirdi. Mesela "ben var okula gitmek " dediğimizde nasıl herkes anlıyorsa bence bu ingilizcede de böyleydi lakin tek bir kelimeyi bilmemek nedeniyle koca bir cümleyi anlayamayabilirdiniz .

2)Yurtdışına çıkmalıydım , çünkü yurtdışına çıkanlar çok kısa sürede yabancı dil öğrenebiliyordu. Fakat baktım ki yurtdışına çıkacak imkanım yok , düşündüm yurtdışını ingilizce öğrenmek için önemli kılan ne?
-Alıcılarınız sürekli ingilizce kaynaktan besleniyor.Tv , sokaktaki insan ,esnaf, radyo... Hallederim dedim ve hallettim. Evime uydu alıcısı aldım ve yabancı kanallar izlemeye başladım dil için Özellikle haberler çok etkili oluyordu. Hazırlık sınıfında olduğum için etrafımda çok fazla insan ingilizce öğrenmek için uğraşıyordu ve Türkiye gibi bir yerde pratik yapma fırsatları yoktu, onlara bir pratik yapma fırsatı verirken aynı zamanda kendime de vermiş oluyordum ve kuzenim , ağabeyim ve sınıfımdan ingilizcesi iyi düzeyde olan birçok arkadaşlarımla ingilizce konuşuyordum .Gsm operatörünün , tarife içi bonus dakikalarını da doya doya konuşacak fırsatımız oluyordu. Ayrıca , herhangi bir zamanda kendini yanlız hissetmiyor ve ayrıca zamanını güzel değerlendirmiş oluyordun.sen ingilizce konuşma pratiğini yaparken , sana değişik bakan ; sokaktaki , tren ya da vapurdaki insanlardan çekinmemelisin ki  bu senin kişisel gelişimine de katkı sağlayacak .Özgüven gelişimi için insanları takmamayı öğrenmek çok büyük bir adımdır emin ol.

24 Aralık 2012 Pazartesi

Üniversite öncesi


    istanbula geliş ve öncesi, ben lise yıllarında internetten tek tük kelime öğrenirdim ki ingilizcemi geliştireyim.Geliştireyim , geliştirmeliydim. Önemini biliyordum. Lise yıllarında ingilizce eğitimi almadım desem yeridir , yani hiçbirimiz almadık , arkadaşlarım da almadı.Babam ingilizce öğretmeniydi ve ben belki de biraz babası ingilizce öğretmeni lakin ingilizce bilmiyor demesinler diye , ya da belki ingilizce bize torpil geçer diye ingilizcemi iyi tutuyordum.Tabi en önemli neden ingilizce bir bölüm okumayı istemem , ve kariyerim için ne kadar önemli olacağını bilmemdi. Lise de çok bi fark olmasa da arkadaşlarım arasında en iyi ingilizceye sahiptim diyebilirim.Üniversiteye gelirken , hazırlık sınavını geçip geçemeyeceğimi düşünüyordum , önceki sene okulumuzdan en iyi ingilizceye sahip olan bir arkadaşımız proficiency sınavını geçemese de ben çalışır geçerim diye umuyordum. Sınav geçen sene test usulü olduğundan yine öyle bekliyorduk , sınavın listening , reading ve writing de içermesi beni şaşırttı . Writing de 15 dk içinde ve güya arkadaşıma yazdığım için gevşek bir üslupla yazdığım mektubu silmeye üşenip teslim ettim. Sonuç larak 10 puanla kaçırdığım hazırlık geçme sınavından , belki de bu writing part ı sorumlu tatacaktım . Ayrıca listening bölümünde de , ne kadar tuzağa düşürülmeye müsait olduğumu ileride anlayacaktm.

    Hedeflerime ulaşmam için önce onların gerekliliklerinin farkında olmamın gerektiğini , bunun beni çalışmaya teşvik edeceğini ve çalışırken hiç sıkılmayacağımı biliyordum. Ayrıca , çalışırken sıkılmamak için yaptığım işi iş olarak görmemem gerektiğini biliyordum . İngilizce benim için hedef olduğunda şunlara yapmaya karar verdim.

22 Aralık 2012 Cumartesi

Giriş

      Her işin bir yolu yordamı , yöntemi vardır. Bu blogda , ingilizce hazırlık dönemi en iyi şekilde nasıl değerlendirilir bunlardan bahsedeceğiz.Bunlardan bahsederken ana alt konumuz "ingilizce öğrenme" olacak.
         Bilmiyorum bu sadece bizim dönem için mi böyleydi , yoksa her zaman  böyleydi ve her zaman da böyle mi kalacak? Okulda yıllara aldığımız ingilizce eğitim neden bizi konuşturamıyor? Öğrenciler neden cümle oluşturamıyor, konuşamıyor ?
   Sistemde ne yanlış?
   Hazırlık eğitiminde ne fark var ?
   Ek olarak neler yapabiliriz?